KERVAN
Amaç: Bu derste öğrenciler, birinci bölümde öğrendikleri bir mukallafın (sorumlu kişi) ek yükümlülüklerini ve görevlerini öğreneceklerdir. Sünnetin ardından mustahab, mube, haram, makruh ve müfsî gibi diğer kategorilerin hangi sünneti takip ettiğini öğreneceklerdir. Bu kategoriler dualarımızın ve eylemlerimizin hükümlerini oluşturur.
Bölüm 3:
Her Müslümanın yapması gereken bazı dini görevler vardır; fıkıh kitaplarında bunlara "Af'al-Mukallafin" (emir ve yasaklar) denir. Sekiz kategoriye ayrılırlar. Bu karar kategorileri mukallaf olarak kabul edilen herkes için geçerlidir. (Bölüm 1: Ferd ve Vecib / Bölüm 2 Sünnet - Müfsi)
Sünnet
Sünnet, Hz. Peygamber'in farz ve vacip dışında yaptığı işlere verilen, başkalarına "yapmalarını" söylediği ve rıza gösterdiği isimdir. Sünnetler nafile başlığı altında sınıflandırılır.
Sünnetler ikiye ayrılır:
Sünnet el-muakkade ve Sünnet Guayr Muakkada
Sünnet el-Muakkada:
Bunlar Peygamberimizin genelde yaptığı ama nadiren terk ettiği sünnetlerdir. Güçlü sünnet demektir; sabah, öğlen ve akşam namazlarının sünnet namazları gibi. İslam'ın esası olarak kabul edilen ezan, ikamet, cemaat içinde namaz kılma gibi sünnetler sünnet-i muakkadedir. Bunlara sünnet-i Hüde de denir.
Sünnet Guayr Muakkada:
Resûlullah Resûlü'nün kimi zaman ibadet niyetiyle yaptığı, kimi zaman da terk ettiği sünnetlerdir; ikindi ve gece namazlarının ilk sünnet namazı gibi.
Resûlullah Resûlü'nün yeme, içme, giyinme, oturma, ayakta durma gibi normal günlük faaliyetleri ve güzel davranışlarla ilgili amelleri Sünnet Gureyr Muakkada'da yer almaktadır. Ayrıca Sünnet ez-Zevaid olarak da adlandırılırlar.
Sünnetin de fard gibi ayn ve kifeye gibi kısımları vardır. Mesela, Ramazan'ın son on gününde itikaf kılmak, cemaatte tarevih namazını kılmak, hatmla tarevih kılmak sünnet-i kifayettir. Cemaatte farz namazı kılmak sünnet-i ayn'dır.
Kur'an-ı Kerim'de müminler, Resûlullah'ın sünnetine uymaya teşvik edilir ve şöyle buyurulur:
"Allah Resûlü'nde takip etmeniz gereken en güzel örnekler vardır." (el-Ahzab, 21).
Başka bir ayette ise şöyle denilmektedir:
"Eğer Allah'ı seviyorsan, beni takip et, sünnetimi takip et, Allah seni sevecektir..." (el-i İmran, 31).
Yani Allah'ı sevmenin işareti ve Allah'ın kendisini sevdirmesinin yolu da Resûlü'nün sünnetini takip etmekten geçer. Çünkü Allah'ı gerçekten seven bir insan, Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu kişiyi mutlaka taklit etmeye çalışacak ve yaptıklarına benzemeye çalışacaktır.
Sünnete uygun hareket etmek için başka birçok dünya mükâfatı ve ışığı vardır. Sünnetin meseleleri, en küçük bir âdet bile olsa, Müslüman'a hayatın fırtınaları ve dağları arasında bir pusula gibi nasıl hareket edileceğini bildirir ve ona en güvenli yolu gösterir.
"Sünnet, bu dünyada ve ahirette mutluluğun temel taşı, insan mükemmelliğinin kaynağıdır."
Bütün sünneti aynı anda takip etmek son derece zordur. Bu, en büyük azizler ve din büyükleri için bile zor olan bir konudur. Ancak herkes sünnetin tamamını yerine getiremese de, herkesin buna uyma niyeti olması mümkündür. Bu şekilde kişi Allah Resûlü'nün şefaatinden mahrum kalmayacak ve sünnete olan inancı, niyeti ve önyargısından dolayı sünnetin nimetlerinden faydalanmaktan çekinmeyecektir.
Mustahab
Sözlüksel olarak, "beğenilen bir şey" anlamına gelir. Terim olarak Peygamberimizin zaman zaman yaptığı bir şey ifade eder; mesela, duha namazı (sabahın geç saatleri).
Peygamberimiz mustahab olan şeyleri sever ve zaman zaman yapardı. Selef Salihin (Müslümanların ilk nesilleri) bunları memnuniyetle yaptı ve diğer inananları da bunları yapmaya teşvik etti.
Mustahab, bazı alimler tarafından sünnet ghayr muakkada olarak adlandırılır; mandub, nafila, tatawwu', adab olarak da adlandırılır.
Mubah
Din açısından bunu yapmaya hiçbir itirazın olmadığı bir şeydir; yani, bir kişi bunu yapmakta ya da yapmamakta özgürdür.; örneğin oturmak, yemek, içmek, uyumak vs...
Onları yapmanın ya da terk etmenin günahı yoktur.
Esas olan, onların mubah ve caiz olmalarıdır. Bir şeyin mubah olmadığını söylemek için dini delillere sahip olmak gerekir. Bir şeyin mubah olmasını ortadan kaldıran bir delil olmadığı sürece, o şey mubah olmaya devam eder.
Helal, yapılması caiz olan ve din açısından sakıncalı olmayan bir şeydir. Helalin her türlü şüpheden arındırılmış, saf ve temiz olan kısımlarına "tayyib" denir.
Her tayyib şey helaldir ama her helal şey tayyib değildir.
Haram
Haram, dinimiz tarafından kesinlikle yapılması, kullanılması, yenmesi veya içilmesi yasaklanmış bir şeydir; örneğin alkol almak, kumar oynamak, zina yapmak, birini öldürmek, gıybet ve iftira atmak vb.
Haram olan bir şey, onun bir parçası olan bir zarar, kötülük sebebiyle haram yapılmışsa, buna haram li ayni denir; örneğin domuz eti, şarap vb.
Haram kılınan bir şey kendi mallarından dolayı değil, onu elde etme yolu gibi bazı dışsal sebeplerle yapılmışsa buna haram li ghayrih denir; örneğin, çalıntı ekmek, el konulan para, vb.
Haramdan vazgeçmenin büyük bir mükâfatı vardır. İnsanı takva seviyesine yükseltir. Eğer işlenmişse ahirette ağır bir azap olduğu gibi, kalplerin kararması, vicdanların paslanması, imanın zayıflaması, huzur ve neşenin kaybı, ibadetten zevk alma duygusunun kaybı gibi zarar ve kayıplar da vardır.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte, "Kim ümmetim fitne düştüğü zaman sünnetime tutunur ve hayatında uygularsa, yüz şehidin mükâfatını alır."
"Sünnetin sünnetine uymayı alışkanlık haline getiren kişi, alışkanlıklarını ibadete dönüştürür. Tüm hayatını verimli ve ödüllendirici kılıyor..." Bediüzzaman
Makruh
Sözcüksel olarak Makruh sevilmeyen, sempatik olmayan ve sakıncalı olarak kabul edilen bir şeydir. Bir terim olarak, dini olarak çirkin ve kötü olarak kabul edilen bir şey anlamına gelir.
Makruh ikiye ayrılır:
Makruh Tahrimi: Haram'a yakın olan Mekke'ye Makruh tahrimi denir. Mesela, abdest alırken abartılı bir şekilde su harcamak
Makruh Tanzihi: Helale yakın olan Mekke'ye Makruh tanzihi denir. Mesela, abdest alırken burnunu sol eli yerine sağ eliyle temizlemek.
Bir kişi makruh tahrimisini terk ettiği için iyi işler alacaktır. Ahirette cezalandırılma ihtimali vardır. Yani harama yakın bir makruh işleyen bir kimsenin ahirette hesap sorulup cezalandırılmasından korkulmaktadır.
Müfsü
Bu, başlamış olan ibadeti kıran ve geçersiz kılan bir şeydir. Eğer müfsü kasten işlenmişse, bu bir günahtır. İstemsizce veya yanlışlıkla gerçekleşirse, bundan dolayı günah veya işkence yoktur; mesela, kişi namaz kılarken gülmekten kendini alıkoyamadığında.
Bölüm 4: İzle
Özet/Sonuç: Öğrenciler derslerinde her Müslüman için görev kategorilerini öğrendiler. Öğrenciler sünnet ve alt kategorilerinin yanı sıra sünneti takip etme nedenlerini de öğrendiler. Öğrenciler ayrıca mustahab, mubah, haram, makruh ve müfsî kategorilerini de öğrendiler. Eylemlerin nihai değeri, "Eylemler niyetle yapılır ve kişi sadece niyet ettiği şeyi elde eder" diyen Peygamber'in de belirttiği gibi, niyet ve samimiyete dayanır.
